Ads 468x60px

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Türk Bankacılık Sistemi Basel II'ye geçti !!

Türk Bankacılık Sistemi 1 Temmuz 2012 tarihi itibariyle Basel 2 sistemine geçmiş bulunuyor.

Bankacılık sisteminde kredilerle ilgili yeni ölçüm ve değerlendirme esasları getiren Basel 2 sistemi 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren tüm unsurlarıyla hayata geçmiş durumda. Bu bağlamda BDDK’nın daha önce taslak metinlerini yayınladığı 2 yönetmelik ve 6 tebliğ 1 Temmuz’dan itibaren yürürlüğe girmek üzere dünkü Resmi Gazete’de yayımlandı.

Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesi ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik, bankaların maruz kalınan riskler nedeniyle oluşabilecek zararlara karşı konsolide ve konsolide olmayan bazda yeterli özkaynak bulundurmalarının sağlanmasına ilişkin usul ve esasları düzenliyor.

Peki Basel II Nedir?

Basel II, bankaları birebir etkileyen bir yapı. Ancak son aylarda bu konuda çıkan haberler hep KOBİ’lerle bağlantılı. Neden mi? Çünkü bankaların risk yönetimini öncelik olarak belirleyen Basel II, bankaların riskli müşterilerden de mesafeli olmasını, söz konusu müşterilerin kendi içlerinde belli gelişimleri sağlamasını zorunlu kılıyor. Sisteme bu açıdan bakınca, Basel II’nin KOBİ’lerle özdeşleştirilmesinin sebebi daha iyi anlaşılabiliyor. Basel II, 2007 yılından itibaren Avrupa Birliği (AB) sınırları içindeki bankalar tarafından uygulanmaya başladı ve sistemin özünde; banka ve finans kuruluşlarında sermaye yeterliliği hesaplamasında ve risk yönetimi stratejilerinde çok önemli yenilikler var. İşte bu yönüyle Basel II, Türkiye’de sadece bankaların değil, KOBİ’ler öncelikli olmak üzere kurumların da fazlasıyla gündeminde. 


Bu yapının en büyük gereği, bankaları belli açılardan önemli yatırımları yapmak zorunda bırakması. Daha doğrusu, bankalar kredi müşterilerini değerlendirmek için bir derecelendirme sistemi kuracak. Bu alan, Basel II kapsamında en fazla yatırımın yapılmasının gerektiği alanı da oluşturuyor. Ve sistemin kurumlarla bankalar arasındaki bağı da burada oluşuyor zaten. Çünkü bankalarla kredi ilişkisinde olan şirketlerin de derecelendirme sistemine tâbi olması için kendilerine çekidüzen vermeleri artık bir tercih meselesi değil, bir gereklilik. Bu yapıda kurumlar, derecelendirme sistemine tâbi olabilmek ve bankaları ile kredi ilişkisi başlatmak veya var olan ilişkilerini devam ettirmek için mali tabloları öncelikli olmak üzere şeffaflığı ve açıklığı benimsemek durumunda kalacak. Bu açıklık, şeffaflık ve doğruluk, kurumun risk puanını düşürürken, bankalarından temin edecekleri finansal ürünlerin kullanımı ve bunların geri ödemesinde de avantajları beraberinde getirecek. Yani söz konusu kurallara uyan şirketler, kendi risklerini, dolayısıyla bankaların da kredi riskini azalttıkları için, bunun karşılığında kredinin türü, talep edilen teminat, geri ödeme koşulları gibi çok hayati başlıklarda avantajlara sahip olabilecek. 


KOBİ’lerin bu yapıya uyumu, kurumsal yönetim kültürünü benimsemeleri ile paralel aslında. Firmalar, bankaların kredi talebi karşılığında görmek istediği ve isteyeceği kurumsal bilgilere ya sahip değil ya da bu bilgiler çok doğru içeriğe sahip değil. Ve finansal tablolar… Finansal tabloların bir kurumun bugününün ve geleceğinin aynası olduğu gerçeğini benimsemek zorunda KOBİ’ler. Aksi halde, her açıdan kayıt dışılık, firmalar ve ihtiyaçları olan krediler arasındaki boşluğun büyümesine sebep olacak. Bu boşluk da, özsermayesi halihazırda çok güçlü olmayan şirketlerin ayakta kalmasını iyiden iyiye zorlaştıracak. 


KOBİ’lerin yapması gerekenler; sermaye yapısını güçlendirmek, kayıtdışı işlemleri kayıt altına almak, insan kaynağının yetkinliğine daha fazla önem vermek, kurum bazında kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanmasını sağlamak. Sonuçta KOBİ’ler, ihtiyaçları olan krediye ulaşmak için bankaları doğru, gereken içeriğe sahip ve güncel bilgilerle ikna ederken, bu gerekleri yerine getirerek kendi uzun vadeli kurumsal varlıklarını da garanti altına alabilecek. 


Bu yapı, KOBİ’lerin sadece bir rating sahibi olup, krediye erişimde belli avantajlara sahip olması anlamına gelmiyor. Türk iş dünyasında KOBİ’lerin payı yüzde 90’ların bile üstünde. Ama parçalanmışlık ve dağınıklık KOBİ’lerin bir bütün olarak değil, birkaç kurum bazında sesini duyurabilmesine imkan verdi. Şu da bir gerçek ki, Türk ekonomisinin olumlu seyri, bunun iş dünyasına etkileri yabancı yatırımcıların ilgisini de beraberinde getiriyor. 


Finans sektöründe bankacılık ve ardından sigorta sektöründe bunu gördük. Bu ilginin reel sektöre yansımalarını da belli şirketlere yönelik yabancı ilgisi ile görüyoruz. Ve bunun KOBİ ölçeğine yansıması hiç şaşırtıcı olmayacak. Çünkü alanında üstün, finansal yapısı sağlam, risk yönetimini uygulayan şirketler, yabancıların da tercihi olacak. ‘Seçilebilmenin’ koşulu ise Basel II’nin gereklerine uymak, riskini bilmek, bu riski doğru yansıtmak, kayıtdışından uzak durmak. Bu arada, kurulması gündemde olan KOBİ Borsaları’na kote olmak isteyen KOBİ’lerden, söz konusu kurallara uyanlar daha avantajlı çıkacak. Çünkü borsaya kote olarak bazı vergi avantajları elde edecek olan KOBİ’ler, bu avantajlar ile kayıtdışından daha da uzaklaşacakları gibi, doğrudan yabancı yatırımcı ilgisini de kaçınılmaz olarak daha fazla üstüne çekebilecek. 


BDDK'nın "Sorularla Basel 2.5." yayını indirmek için butona tıklayınız..


Dosya Boyutu:  961 KB.

Kaynak: ekonomiajandasi.net
                     boardturk.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder